EEEEEEEEE “SUN IS UP, I’M MESS.”

18 Ekim geldi dayandı.

Jessica Girls Generation’a veda etti. Jessica Girls Generation’ı bıraktı. Girls Generation Jessica’yı bıraktı.

Her ne dersen, sonuç “9’un gücü yalan oldu.” ya çıkıyor. Aman neyse.

Param yok. param yok. param yok.

“Gidişatı değiştirememe korkusuyla doldun mu hiç?”

Oğuz Atay okumak cidden güzel.

“Gün ışıyana kadar bardağımı dolu tut.”

Sun is up, I’m mess.

THIS IS FOR ALL INDEPENDENT LADIES.

Ulan var ya, işim olsa, kendi paramı kazansam hiç durmam bütün Miss A albümlerini alırdım.

Çok gaz verici, çok güzel bir cümle.

http://www.youtube.com/watch?v=i81AlARkMPk Bu da güzel değil mi?

ODTÜ-Psikoloji.

Ne Dedik? “We Bring the Boys Out”

Ispanak Gazetesi

Gençler, hezeyanınızdan gözünüzün önünü göremiyorsanız hiç keyfinizi bozmayıp blogdan uzamanızı tavsiye ederim.

Yazının temel muhatabı sonelar ve her şeye rağmen aklını başına devşirebilen insanlardır.

***

Taeyeon ve Baekhyun. Daha önce bana defalarca bu soruyu sordunuz. Sorunun üslubuna bağlı olarak çoğunuzu haşladım. Gerçekten de Taeyeon’un Baekhyun’a o gözle bakabileceği aklımın ucundan geçmedi. Baekhyun’u beğenmediğimden falan değil, History’den beri EXO biasım Baekhyun. Evlat edinmeye karar verdim, fandomın başına geçirecektim falan filan. Ama SNSD’nin EXO’ya hep bebek gözüyle baktığını düşündüm. Belki kendim öyle gördüğümdendir, bilemiyorum. Taeyeon’un da sadece Baek değil, etkileşime girdiği bütün üyelere karşı aynı tavırla yaklaştığını düşünüyordum. Öyleydi de zaten ama kameraların karşısında gördüğümüz şeylerin kamera arkasında da aynı olmasını beklemememiz gerektiğini bir kez daha görmüş oldum. Gördüklerimize kendimizi inandırmak bize kalmış çünkü.

*

Taeyeon’a Baekhyun’u yakıştırır mıydım? Olay yakıştırmak değil ama açık konuşmak gerekirse kızların SM’den kimseyle ilgisi olsun istemezdim. (ama kime göynünü kaptıracağını da bana soracak değil ya) Birbirlerine…

View original post 1.129 kelime daha

Patlayacağız, patlıcan

On yedi yaşındayım. Bu yüzden çok bok gibi geliyor bazı şeyler.

Bu kadar umursamak zorunda mıyız gerçekten? Hayalsiz olmaya bu kadar zorlanmak öfkelendiriyor beni. Üzgün hissettiğimi sanıyordum ama üzgün felan değilim ben. Öfkeliyim. Her 17 gibi öfkeliyim. Anasını satıyım ya çok pis değil mi pek çok şey? Bütün bu çalışmaya çalışma süreçleri, meslek sahibi olma çabaları?  Ne için yani, ne için? Ne için Anadolu? Ne için babam? Ne için ben, ne için o? Ne için varız? Kulluk bilinci başka bir seviye bence, diğer nedenlerle aynı sırada bulunamayan, bulunmaması gereken başka bir seviye. Ne işle uğraşıyor olursan ol, kulluk bilincini asla kaybetmemelisin. Ama benim takıldığım şey, uğraşacağım iş? Gideceğim yolun izini arıyorum. Ve çok kelepçeli hissediyorum. Babama kalırsa, hukuk okuyup Sarıkaya’ya yerleşmeliyim. Küçük yerde kırarmışım parayı. Paranın da anasını satıyım, hukukun da anasını satıyım. Babam hep çalıştı. Bizim için, kendisi için, annesi için.. Hep ama hep, her zaman ve her zaman çalıştı babam. Para kazandı, ev aldı, hala bir şeylerin peşinden koşuyor, hala emekli olduktan sonra nasıl para kazanabileceğini düşünüyor. Evet, babama çoooooooook şey borçluyum. Ve, evet bizim babamız iyi bir adam. Ailesini geçindiren, ailesine sırtını asla dönmeyen bir adam. Ama başka? Babam okumuşlar tarafından ezildi, parasızlıktan ezildi. Bu yüzden bize her zaman okuyup iyi yerlere gelmemizi, çok para kazanmamızı, başkaları bizi ezmeden bizim başkalarını ezmemizi öğütledi. Ama o babamın hayatıydı, onlar babamın gördükleriydi. Ben başka bir hayat yaşamak istiyorum. Ben bir şeyler yapmak istiyorum. Devlete sırtımı dayayıp “Oh.” demek istemiyorum sadece. Evet, eve bir paket baklavayla gelmenin hayalini kuruyorum. Anneme yeni kıyafetler almanın, kardeşlerime harçlıklar vermenin… Ama hayat yalnızca bundan ibaret olamaz. Sen her ay düzenli maaşını alırken, annene bir paket baklava götürebildiğin için mutlu olurken bazı insanlar sürünecekler. Bir yudum suya muhtaç olacaklar, bazıları öldürülecekler ve sen sadece gökyüzüne bakıp “Ah gök ne kadar mavi. Ah denizin sesi ne kadar güzel. Dünya çok güzel bir yer aslında.” diyeceksin elinde baklava poşetiyle annenlerin binasına yürürken. Ama işte koduğumun dünyası o kadar basit bir yer değil. Sen nasıl mutlu olabilirsin ya? Başkaları ölürken anasını sattığımın dünyasında, sen nasıl sadece “Eh ben mutluyum. Ben mutluysam dünya güzeldir.” diyebilirsin? Ne yani? Facebook’ta ya da twitter’da “Bu katliama sessiz kalma.” fotoğrafları paylaştığımda o katliama cidden sessiz kalmamış mı olacağım? Birileri tecavüze uğrasın, birileri hastalansın, birilerinin çocukları kaçırılsın.. Sen ne yapıyorsun? “Cık cık. Vah vah.  Tüh tüh. Yazık ne kadar da küçücük.” *Biraz gözler buğulanır “Allah şifa versin.” denilir, ekran aşağıya kaydırılır.* Bu mu anasını satıyım duyarlılık? Bıktım şerefsizim ya, kendimden bıktım. Beş kuruşsuz olmaktan da bıktım, beş kuruşsuz olmaktan kurtulabilmek için bana gösterilen yolların piçliğinden de, piç de olsa o yollarla insanlarla yardım edebileceğim halde bunun için en ufak bi’ çaba göstermeyen kendimden de bıktım. Özelde yalaka, devlette piç olurmuşsun. Şu gerizekalıca yazıyı yazarken bile, saniyenin otuzda biri kadar bile olsa aklımda beliren şey şu: “Ay belki biri görür de, kendi hesabında paylaşır.” Düşünün hepimiz bu kadar ilgi oruspusuyuz işte. ya ben ne bok yiyecem, gerçekten merak ediyorum. aileme kelepçelerle bağlıyım resmen. farklı olabilmenin yolunu ancak ailemden uzaklaşmak olarak görmem de, başka bir boktan durum. kısaca bokluğun içinde ne bok yiyeceğimi bilemeden kalakaldım ortada.  

Güzel Şeyler

Keşke uzun olsaydı, Jong da olsaydı da, doya doya dinleseydik.

IU’yu bu albüme kadar olan o aşırı sevimli, aşırı masum hallerinden dolayı bir türlü sevemedim ben. Gerçi o çok gereksiz aşırı masum imajını, Eunhyuk’la olan skandalı nedeniyle bırakmak zorunda kalmıştı, o ara IU’ya bir ısınır gibi olmuştum ama tam sevdiğimi de söyleyemezdim. İşte öyle bir ısınmaydı sadece. Neyse. Bu albümle, ısınmayı geçtim, IU sever oldum ben. ^^ Şarkılardan tek tek bahsetmeyeceğim, her biri ayrı güzel çünkü. Ama bu albümle gelen sarı saçlarına da ayrı bayıldım. Nasıl yakışmış ama değil mi? O süslü masalların saf prensesleri hallerinden kurtulmuş ve bu albümüyle, sarı saçlarıyla gerçek olmuş sanki IU.

Güle güle IU, hoş geldin Lee Ji Eun! ~
_________________________________________

SeoKyu SM Town Tokyo’da comeback yaptı! ^o^

Yüklenen ilk video buydu:

Bu çığlıklı haliyle bile üst üste defalarca dinledim hiç sıkılmadan çünkü Seohyun’un sesi kalpkalpkalp ben. Sonra birkaç görselli, daha az çığlıklı versiyon yüklendi ama aralarında en iyisi bu:

Aslında çok mutluyum ama çok ölü gibi yazıyorum değil mi? Hiç coşku, hiç heyecan, aksiyon, gerilim, macera hiçbir şey yok değil mi kelimelerimde? Yazmaktan sıkıldım çünkü. Hayır Hyunnie, senden değil tabii ki, burada böyle yazmaktan sıkıldım. Blog yazarlarına gerçekten derin bir saygı duyuyorum. Onlar bir de bir şeyleri köküne kadar araştırıp ya da bir albümdeki her şarkıyı dinleyip felan yazıyorlar. İşleri hiç kolay değilmiş be, ben araştırmadığım, son derece zevk aldığım şeyleri yazmaya üşeniyorum, onlar neler neler yazıyorlar. Neyse sıkıldım dedim ya.

Söz veriyorum, sonra güzel şeyler yazacağım.
Ama şimdi gidiyorum, bugünlük bu kadar benden. ^^

İçimdeki Savaşın Oralardaki ve Buralardaki Cepheleri

Açıkçası bilgisayarda yazmaya hala alışamadım. Eğer edebi bir şeyler yazacaksam kağıda yazmalıyım ben. Öyle kalemi hissetmeliyim, kağıda dokunmalıyım gibi manevi nedenlerden değil. Son günlerde hiç manevi şeylerle aram yok zaten. Boyuna mantık, boyuna somutluk… Böyle geçiyor günlerim. Hayallerim, hayal olmaktan çıktılar. Daha doğrusu hayal bile kurmuyorum artık, yalnızca kendi yazdığım masalları anlatıyorum kendime. İşte öyle saçma bir şeyler. Neyse bunları boş verelim.

Yapmam gerekenleri kağıda yazmaya çalışmaktan bıktım. Bir halta yaramıyor çünkü. Buraya yazınca da bir halta yaramayacak gerçi ama olsun, bir de burayı deneyelim. Buraya kimse bilmediğinden her şeyi özgürce yazmaya karar verdim. En sevdiğim arkadaşıma üç yıl önce, yani tanıştığımız ilk gün kocaman bir yalan söyledim ve üç yıl geçti, bu yalan hala olduğu yerde. Artık devam ettirmek istemiyorum ama ne yapacağımı da bilmiyorum. Bana olan güveninin sarsılacağı apaçık, benden nefret bile edebilir, dahası benimle görüşmek istemeyebilir, beni hayatından da çıkarabilir. E, haklı ama. Haklı, yerden göğe kadar haklı. Ne yapacağım? Nasıl düzelteceğim? Ne söyleyeceğim? Bilmiyorum ki, hiç bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum.

Küçüklüğümden beri kilo sıkıntım var, bu kilolardan artık kurtulmalıyım, bunu biliyorum. Daha önce diyete başladım ama hiç devamını getiremedim. Görünüm, özgüven için çok önemli bir etkendir, herkes bilir bunu ve yıllar ilerledikçe görünümüm nedeniyle benim özgüvenim de giderek düştü. Şu an sürünmeye yakın bir yerlerde ama hayırlısı. Eğer iyi vücut hatlarına sahip değilseniz, aslında yüzünüzün güzel olduğunu söyleyerek teselli edebilirsiniz kendinizi ve bu sadece teselli olmaz, gerçekten çevrenizdekiler de yüzünüzün güzel olduğunu söyleyip, iyi hissetmenizi sağlarlar ve/veya iyi kıyafetlerle, iyi bir bakımla fazla kilolarınızı siz de güzelce saklayabilirsiniz. Bunları yapabilen hem benim yaşlarımda, hem benden büyük pek çok hemcinsimle karşılaştım ama bana bunları yapabiliyor muyum yapamıyor muyum diye soracak olursanız; ben hiçbir şey yapamıyorum. Hem fazla kilolarım gerçekten fazlalar, hem yüzüm güzel değil, hem de bakım dediğimiz olay bende 0. Ama artık yeter, bu muhabbet zaten yeterince sıkıcı, daha da bahsedip kendimi sıkmayacağım. Neyse bir diyet listesi buldum netten, iyi bir şeye benziyor, umarım uygulayabilirim ve umarım sonuç alabilirim.

Başka?..

Ders çalışmam gerekiyor, seneye üniversite sınavına gireceğim. 9.  ve 10. sınıf konularında çok çok çok büyük, devasa eksiklerim var. Üstelik bu sene de giderek zorlaşıyor konular ama ben öylece oturuyorum. Bugün mesela, hiç öyle doğru düzgün çalıştığımı söyleyemem. Oysa zaman giderek azalıyor, gün bulduğunu harcıyor ve ben hep yerimde sayıyorum. Hiç kımıldamıyorum, bir adım atmaya bile çalışmıyorum. 

Kitap ta okumuyorum. Başka bir işe de yaramıyorum, yaramaya çalışmıyorum.

Ya biliyor musunuz, çok sıkıldım bu aptal hallerimden. Nedir yani istediğim, nedir yani beklediğim? Ne diye kendimi yırtıp duruyorum şunca zamandır? Daha mutsuz, daha ağlak, daha depresif uzuuuuun mu uzun günler geçirdim zamanında. Şu anki saçma salak hallerimi ‘rahat batması’ olarak adlandırabilir miyim yani? Sanırım evet. Çünkü odamdan çıkmak istemediğim, sürekli aklıma düşen görüntüler ve sesler nedeniyle ders çalışmaya konsantre olamadığım nice günlerimi bilirim. Amaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaan neyse, ne be. Bıktım cidden bu salak hallerimden. Azıcık şükredeyim be, azıcık mutlu olmaya çalışayım. Yok ama, illa sorun illa sorun. Tembelim işte, tembelin önde gideniyim. En büyük sorunum da bu tembellik. Ay neyse.
Bunu gidermek için de yeni bir yöntem denemeye karar verdim. ^^ Bir öğrenci için aptalca belki ama benim çalışmaya ihtiyacım var ve çalışana, yola gelene kadar da kendim üzerimde her yolu deneyeceğim.
Neyse, yeni yolumuzsa şu:Her hafta, mesela bu hafta 700 soru koyacağım önüme, bu 700 soru çözülecek diyeceğim ve her hafta pazar günü annem kontrol edecek sorularımı. Kızlar açıkçası önlem almazsam ayvayı yiyeceğim bunu çok iyi biliyorum. Bu yüzden birilerinin benim için önlem almasını beklemek yerine, kendi önlemimi kendim alayım bin kat daha iyi, değil mi? Evet, iyi.

Neyse artık.

Çok sıkıldım bu muhabbetlerden. Yepyeni şeylerden bahsetmek istiyorum. Bu yazımda mı bahsetsem diye şöyle bir düşündüm ama ııı, o yepyeni güzel şeyleri bu kirli yazımda siyahlaştırmak istemiyorum. Yalnız yepyeni şeyler dediğimde altı üstü iki şarkı, K-Pop vırt zırt falan filan işte.

Aman neyse.

Bu iç karartıcı yazı da böyle bitsin.

Yok başlık felan

Bu şarkı aşık olduğumda dinleyeceğim şarkı dostlar. Öyle süperim ki, aşık olmadan aşık olduğumda dinleyeceğim şarkıyı seçiyorum. Ama o kadar içten, o kadar içli söylüyor ki Barış Dede, “Allah’ım sığındım sana, güç ver bana.” Aşık olunca bu şarkıyı dinlemeyeyim de hangi şarkıyı dinleyeyim dostlar, değil mi yani? Umarım bugünlerim güzel geçer. Yarın erken kalkmalı, saçımı yıkamalı, iyileşmeye çalışmalı, ders çalışmalı ve şu an da uyumalıyım. Buradan aynama çok çok çok teşekkürlerimi gönderiyorum! O görmüyor bunları, bu ayrı mesele tabii de neyse. asafhdsfkj Arkadaşlar bu random ruhunu neden bir türlü hissedemiyorum ben? Bu daha samimi geliyor be: 😀 Neyse. Artık uyusam iyi olacak. ^^ Umarım yarın iyi ve katlanılabilir ve sorunsuz bir gün olur.

Görüşmek üzere wordpress!

“I’M NOT READY FOR LOVE BECAUSE EXO CAME INTO MY LIFE.”

EXO’nun My Lady şarkısı altında Youtube’ta çok hoşuma giden bir yorum gördüm.

“Are you ready for love?”
“NO. I AM NOT READY FOR LOVE BECAUSE EXO CAME INTO MY LIFE.”

Hıh işte, ben de bu durumu yaşayanlardanım.

Öyle uzun yazamayacağım maalesef ama daha birkaç gündür içli dışlı olduğum EXO için bıraksalardı sayfalarca yazabilirdim. Ama işte dershane, okul alışverişi, annem, kardeşlerim… Neyse. ^^

EXO’ya hayranım. On iki kişi birlikte mükemmel bir uyum içinde dans etmelerine, seslerine, şarkılarına ve görünümlerine de.  Onları izlemek, dinlemek gözlere kulaklara bayram ettirmek demek.  Ayrıca abartıyor muyum, bilmiyorum ama K-Pop’un en iyi grubu olduklarını düşünmeye başladım.

!!

“Gerçekten var oldun mu? Gerçeklikten çok öte bir şeysin.
Hayal ve gerçek arasında mı dolanıyorum?” Black Pearl

Şarkıları da o kadar güzel ki, insanın aşık olası geliyor. Bu on ikinin ana vokalleri -Kyung Soo, Baekhyun, Jongdae, Luhan-  o kadar etkileyici seslere sahipler ki, “Daha dün annemizin..” söyleseler, hayranlıkla, ağzım beş karış açık dinleyebilirim.  Jongdae nam-ı diğer Chen benim EXO’da dikkatimi çeken ilk isimdi. Çok güzel bir gülüşü var, cici diyeyim dedim ama değil, şeker desem yetersiz, capcanlı da diyemem ama çok güzel gülüyor. Doğru kelime samimi sanırım. Samimi bir gülüşü var Jongdae’nin ve mükemmel de bir sesi var yukarıda bahsettiğim üzere. :’) Bir erkeğin sesi ne kadar zarif olabilir, bu sorunun cevabı için Jongdae’yi dinleyebilirsiniz sevgili olmayan okuyucularım. 🙂

!2  

“Bir arkadaş değilim.
Senin için bir erkek olmak istiyorum.
Herhangi biri değilim.
Seni koruyan tek kişiyim.”

My Lady

Baekhyun, Lay ve Luhan da Chen’in ardından gelen isimler benim için. Lay ve Tao başlangıçta çok sert, çok ciddi görünüyorlardı gözüme ama henüz başlangıcında olduğum EXO sevdamda, hemencecik ısınıverdim onlara da. Tao pek çok kişiye sert görünüyor sanırım ama ben kısa bir sürenin ardından onun o sert bakışlarına da bayılır oldum. Açıkçası artık güldürüyor beni. 😀 Lay çok yakışıklı bir kere, ona her an vurulabilir, Chen’i her an bırakabilirim. 😀 Neyse ama Tao ve Lay’in o ciddi yüz ifadeleri, çok hoş, çok tatlı, çok komik geliyor bana. 😀 Özetle on ikisi de çok yetenekli, on ikisini de -bazıları daha daha çok olsa da- çok seviyorum ve on ikisine de hayranım. Umarım çok güzel yollardan giderler,  birlikte çok çok çok güzel işler başarırlar. İnşaallah bir gün bu süper on ikiyi canlı canlı izleyebilirim. :’)

“Sonsuza dek süren şeylere hiç inanmamışımdır.
Ama fena halde istediğim şey olan sana ulaşabilirsem…”

Black Pearl

Not: Şarkı çevirileri için: http://www.youtube.com/watch?v=CByQHSt1WTw          http://www.youtube.com/watch?v=6P1XekSZsP0 İngilizce çevirilere hiç bakmadan bu çevirilerden yararlanabildiğim için çevirmen Lyralolli’ye çok ama çok teşekkür ederim. ^^ Fotoğraflar tumblr’dan, adresi sonra eklesem iyi olacak. 2 yaşındaki kardeşim çılgın atıyor çünkü şu an. 😀

Görüşmek üzere EXO, görüşmek üzere wordpress. ^^

Yeni gayrı her şey

Bu güzel şarkıyı, bu eşsiz sesi bir yanımıza alalım önce.

http://www.youtube.com/watch?v=EqUlMnxh_GU

“Please dont tell me why.”

Koca şarkıdan anlayabildiğim tek cümle,  İngilizceme saygılar..

Sorry,  Jess. T______T       “Please dont tell me why”

Bugün 8 Ağustos. 2013’ün Ramazan Bayramı.

Erken kalkacağım bugün, çoktan yatmalıydım da.

Ama temamı değiştirmek istedim, bu bayramdan sonra bir şeyler değişecek. Bu sene bir şeyler değişecek. Yani bir şeylerin değişmesini umuyorum. Tabii, temel taş benim bu noktada.  Ben değişmek istiyorum. Daha çalışkan (şüphesiz idollerim SNSD üyeleri) , daha açık sözlü (Kim Joo Won), daha fangirl (Sung Shi Won) veee… şimdilik aklıma gelenler bunlar.  Bir de Clare O’Brien var ki, onun da azmini almak istiyorum. Unutmadan Gil Ra Im’in cesaretini, sessiz sevmelerini ve insanların kalplerini gören, anlayışlı bakışlarını almak istiyorum. Gil Ra Im’den çok şey almak istiyorum sanırım. 😛 Ji Won unnie, Gil Ra Im’i bu kadar iyi yansıttığın için teşekkürler. Umarım hep böyle başarılı olursun ve hep gülersin. Ha Ji Won unnieee, fighting! Ayrıca Hyun Bin oppama da fighting! 😀 Kore dizilerini yeni izlemeye başlamış, oppa unni kelimeleriyle yeni tanışmış fanlar gibi yazıyorum, değil mi? 😛 Neyse, dert değil. Burada yalnızım ve burası yalnızca benim alanım çünkü. ^^

tumblr_ll5dmjIVL31qiytcp

 

 

Çok sevdim sizi ben, çok ama çok sevdim. Teşekkürler herkese.

Eh, bu gecelik bu kadar yeter. ^^ Görüşmek üzere.

Şu an seni de çok seviyorum blogum, sana da teşekkürler.

İyi geceler, iyi bayramlar! ^^

SNSD BALADLARI MASTERPOST

Ispanak Gazetesi

Efendim, geçenlerde Mikal benden SNSD baladlarını tanıtan bir yazı yazmamı istedi. Benim de aklımın ücra bir köşesinde zaten ikamet eden bir düşünceydi. Şarkılarımı seçtim, toparladım ve yazıya başladım. Benim için küçük, insanlık içisaduhasdkdkjashjkjsadksa

GGGG

Malumunuz SNSD’nin müziği hakkında dinledikleri 2-3 şarkıyla fikir sahibi olabileceğini düşünen insanlar var. SNSD’nin OST’leri, coverları, üyelerin soloları ya da grup dışında yaptıkları işlerden bir haber olup 9 kişinin söylediği şarkılarla kızların yeteneği konusunda atıp tutabileceklerini düşünenler de.

Ehem, kapı gibi baladlarımla ve hikayeleriyle geliyom bekleyin. (Bulabildiğim sürece canlı performans paylaşacağım gençler.)

*SNSD’nin ilk Korece albümü Girls’ Generation’dan Complete ve Tears şarkılarıyla başlıyoruz. Complete hem üyeler hem de SONElar için çok anlamlı bir şarkıdır. Grubun fanlarına verdiği bir söz gibi. ‘You make my life complete.’ 🙂 Ve benim de eeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeen sevdiğim SNSD baladıdır. 1. Asya turnesinden Complete  2. Japonya turnesinden Complete. Çok sevdiğim için kıyak geçtim bu şarkıya. (sjdhaskjdhkjsa) Ve Tears da aşırı duygulu böyle kızların…

View original post 1.317 kelime daha

Ben Buradayım

Birkaç hafta oluyor sanırım bu bloğu açalı. İlk yazım bugüne kısmetmiş. Çok vaktim yok aslında.  Boğazımda tarif edemediğim bir şey var, acıyor böyle. Biraz da yorgunum, bir de yeterince uyumadım dün gece, geç yattım. Okulda evde bulacağıma inandığım şehriyeli tavuk salatasıyla kendime moral verdim ama eve gelince ne şehriye ne tavuk… İnsan üzülüyor tabii.  Neyse. Okuldan gelince şehriyeli tavuk salatamı bulamadım ama koridorda beni bekleyen kitaplığımızla karşılaştım ve bir “Abooo” çektim, büyük ve hayli sevimli göründü kereta gözüme.  Hanfendiyi bu akşam benim odama yerleştireceğiz inşaallah. Meltem bana küstü ama ne yalan söyleyeyim, özür konuşmamı yaptım ve the end benim için artık. Daha fazla üsteleyemeyeceğim maalesef. Buna ne ruhum, ne kalbim,  ne de mantığım el veriyor.  Ona gerizekalı demiştim bir kere ve bir kere “Ağzının üstüne yapıştırıcam  şimdi bir tane” demiştim, sonra ikisinin ardından özür de dilemiştim, o da beni affetmiş görünmüştü. Konuşmuştuk, bugün de konuşuyorduk ama herhalde bu sefer de … hakkında ona şiddetli katılmadığımdan dolayı böyle alındı. Maalesef. Meltem’i üzmek beni üzmüyor. Eh, çok açık ve çok gaddarım belki ama böyle. Bir insanı ve iyi bir arkadaşı üzmenin yanlış olduğunu bildiğimden -bunun için samimi bir özür diledim,  çok özür diledim- ama o umarsamadı, ötesini de yapamam ben artık. Meltem, benim için bir Damla, bir Hanife, bir Merve, Beyza ya da Mehtap değil çünkü. Neyse günlük gibi oldu bu. Nasıl başlangıç yazıysa artık. Ne yapak bacım, gaderim böyleymiş didim ağladım. Ciddi günlük gibi oldu la. Ben bugün günlük yazmam artık, burada yazılı zaten.

Bugünlük gidiyom, böyle başlangıç yazısını öperim ben zaten.

Daha iyi yazılar yazacağım inşaallah. Çok öptüm falan filan, vırt zırt… See u girls!